Cumartesinden beri kendime gelemedim. Beynimin içinde bitmeyen sorular: Ben olma halim nedir? Gerçek benliğimle nasıl temas edeceğim? Nasıl biri ortaya çıkacak?
Öyle durgundum ki göller fırtınalı kalır. Belki hafif bir hüzün dışında neredeyse hiç bir şey hissetmiyorum. Telaş beynimi birden bire terk etti. Nekahat dönemine girmiş olmalıyım. Hafif bir yorgunluk üzerimden akıyor. Kimi zaman belirsiz bir kızgınlık, elimden alınan ben için, elimden alanlara. Sonra teselli; ya hiç buluşamasaydım kendimle. Arınma dönemim bitiyor galiba.
Geştalt teorisine göre ayrışma dönemini tamamlamış olmalıyım diye düşünüyorum. Kendi gerçek benliğimle tanışacağım. Yavaş yavaş ortaya çıkacak. Demekki insan içindeki özbenliğini gerçekten kendi olma halini hiç bir zaman yitirmiyor. Sadece baskılıyor ve üzerini örtüyor.
Bugün hiç kimseye gülümseyemedim. Eskiden içimden gelmese bile çocuklara, velilere ve diğer öğretmenlere mutlaka gülümserdim. Artık rol yapamıyorum. Olduğum gibi olma halime girişte ilk düşündüğüm "Oh be hiç bir şey yapmak zorunda değilim" olmuştu. Bugün okul bahçesinde velileri gördüğümde, beni sevmeselerde olur, güvensinler yeter diye düşündüm. Eskiden her veliyle sıkı ilişkiler kurar, her türlü sorunlarını bilirdim. Ne ağır yük! Oysa işini yap yeter! Off
Yoga dersinde bir cümle geçer: "Geçmiş yaşantılardan gelen blokajlar çözülsün." Bu cümle bana hiç inandırıcı gelmemişti. Bugün anlayıverdim. Geştalta göre ebeveynlerimiz kendi psikolojik öğretilerini bize istemeselerde aktarıyorlar. Kişi bu öğretilerden işine yaramayanlardan ayıklanmak zorunda. Geçen bin yıllarda bu geçmiş yaşantılar işi yanlış anlaşılmış olabilir. Geçmiş yaşantılardan binlerce duygusal araz taşıdığımıza inanıyorum ama tekrar tekrar dünyaya gelerek değil. Aileden miras alarak onları barındırmaya beslemeye devam ediyoruz.
Birey olarak o kadarda orjinal değiliz aslında. Temelde ne kadarda sıradanız. Aile bize kambur yüklemedikçe spontanız. Bilinçsiz aile terbiyesi spontanlığımızı bozuyor. Ben olma halimizi örseliyor. Aile kelimesi ne büyük bir kelime. Kimse kitaplardan yada eğitimle öğrendiği gibi çocuk yetiştirmiyor. Herkes eninde sonunda kendi duruşuyla çocuk yetiştiriyor. Zaten çocuk lafa söze değil, annem nasıl konuşur, nerede tonlama yapar, ne zaman dinlenir, nasıl kızar, ne biriktirir vs vs ile ilgileniyor. Bu duruşları kendisine alıyor. Bu devam eden bir döngü oluşturuyor. Nesildeeeen, nesile... Bu çember tek bir şekilde yıkılabiliyor, geştalt psikoterapisi. Öğrenince şok olduğum ve uzun süre kabul etmekte zorlandığım şeyler bunlar. Yıllar sonra anlıyorum ki çocuk terbiyesi denen şey ailenin çocukla baş etmek için uydurduğu şeyler. Ben bana verilen terbiyeden arınıyorum.
Ömrümün iki senesini freudyen psikanalizle geçirdiğime hala yanarım. Yedi senedir her geştalt çalışmasından sonra şükrederim, ya tanışmasaydım. Yakında bireysele geçeceğim inşallah.
Yarın yoga seansından sonra geştalt çalışmam var. Hiç üst üste gelmemişti. ilginç olacak.
Yarın yoga seansından sonra geştalt çalışmam var. Hiç üst üste gelmemişti. ilginç olacak.
2 yorum:
Geçmiş yaşantıları çok güzel açıklamışsınız.Ben de eğitimciyim biliyor musunuz!Küçükken annemin baskılarını ben de çok yaşadım.Sonrasında da psikolojik tedavi görüyorum işte.Yoga psikoterapi gibi.Çok etkileyici geldi bana.Öğretmen olarak senin başardığın şeyler için (bu hastalığın ne menem şey olduğunu bildiğimden ve çok acı günler yaşadığımdan)seni gerçekten madalya takarak ödüllendirmek gerekir arkadaşım.Hayat sevgine,savaşına hayran kaldım.Sevgiler.
Teşekkür ederim. Yorumunuzdan bu konularda ne kadar derin olduğunuz anlaşılıyor...
Yorum Gönder