Recent Posts

30 Ekim 2009 Cuma

Detoksta Ulser Komedisi, Bas Rolde Cig Patates Suyu

Bazen soğuk kanlılığımı yitiriyorum. Hastalıklar peşimi bırakmayacak sanıyorum. Sonra toparlayıp hemen tedaviye geçiyorum. Bir hafta önce mide ağrımdan ve stresle ilişkisinden bahsetmiştim. O gün midemin ağrısı geçmedi. Yaşadığım hastalıklarımdan sonra midedeki bir ağrı bana kendini gösterip ilgi talep edecek kadar güçlü gelmedi. Ama sosyal çevrede kim varsa, elim böğrümde iki büklüm gezdiğimi görenler "neyin var" sorusunu takiben, "şunu şunu yap" tavsiyeleriyle akşama kadar bildiklerini bana uygulayarak denek maymununa çevirdiler. Ben her şeyi bağırsaklara bağlıyordum. Karnın şiş; bağırsaktandır; ya iyide kabız mısın, vs soruları arasında, bir arkadaş, "Du bakiiiim, bende mide hapım var, al şundan bir tane, valla çok duacım olursun." larla elime bir hapcık sıkıştırdı. E ayıp olmasın, en fazla ne olur ki diyerek içtim. Ağrım geçti.
İşin ilginç tarafı sabah kalktığımda bağırsaklarımdan zannettiğim şişte inmişti. Ne gaz, ne ağrı, ne hazımsızlık.... Allah allah diyerek, arkadaşı aradım; "Yahu bu ne hapıdır?"
Hapı öğrenip bir doktor arkadaşı aradım; "Hapı yuttun kızım galiba ülsersin, gel bi bakiim." dedi.
Gittim mi, hayır. Aktara gittim kendime ülser için bir macun yaptırdım. İnternetten araştırdım. Acaba ne yapılabilir diyerek. Çoğu detoksta olduğum sürece uygulanamayan şeyler. Yanlız bir tanesi tuttu. Çiğ patates suyu!
Sabah lavmandan sonra sebze suyumu içmiyorum. Patatesi katı meyve sıkacağında sıkarak suyunu çıkarıyorum, bir çay kaşığı zeytinyağı damlatıp, tahta kaşıkla karıştırıyorum.  Aç karnına bir bardak içiyorum. Yarım saat sonrada sebze suyumu içiyorum. Bu uygulamayı 30 gün uygulayacağım. Günde bir bardaktan fazla içilmesini önermiyorlar.
Şimdilik net bir şey hissedemiyorum. Detoksta olduğum için bağırsak şişkinliği yapıyor mu bilmiyorum. Tahminimce ilk etkisi gazı erittiği. İnşallah unutmazsam bir ay sonra sonucu yazarım.
Ha bu arada tüm uygulamalarımı bitirdikten sonra doktora gideceğim:) Arkadaş hatırı önemli tabii...

28 Ekim 2009 Çarşamba

Perhiz, Namı Diğer Detoks Günleri Sancısı

Ah ah! Dün altı ayda bir yaptığım detoksuma başladım. Bu detoksu ilk defa bir kitapta, sonra doktorda, sonra televizyonda Maranki denilen adamcağızdan duydum. Sonra internette kimdir bu Maranki derken bir sürü bilgiye ulaştım. Anladımki bu detox meselesinde bir zır cahil kalan varsa o da benmişim. Dünya alem her altı ayda bir dolunaydan bir hafta önce detoksa girip arınıyormuşta benim haberim yok. Evde yapan evde, evde yapamayan bu işler Türkiyede pek bilinmediği için yurt dışında özel kliniklerde gidip bir güzel detoksunu yapıyormuş. Her milletin kültürüne göre detoks kültürü bile varmış.
Çileli birşey tabii. Merak eden Marankinin sitesinden okuyabilir. Adam bir sürü emek vermiş yazmış birde bana gerek yok:) Tabii benim kitapta okuduğumdan bir takım farklılıklar gösteriyor. Öncelikle adına kozmik detoks demişler. Kozmik olayını anlamadım. Belki onlara özel bir anlamı vardır. Belkide dolunayın çekim gücü ile toksinler vücuttan daha kolay atıldığı içindir. Kitapta bu detoksun en önemli kısmının asgari katı yiyecekler yenmesi, yeşil sebze suyu içilmesi ve günde en az iki litre vücut sıcaklığında su içilmesi gerektiği yazıyordu. Asla tatlı yenmemesi gerektiği yazıyordu. Diğer kısımları Maranki ile aynı. 
Kişisel meselelerime gelince, bu detoksu beşinci yapışım. Yani ilk defa iki buçuk sene önce yapmışım. Ben detoksun nedir ne değilinde değilim. Sadece nasıl dayanabildiğimi anlatacağım.
İlk detoksun sarsıcı etkisi aç kalmaya tahammül olmuştu. Detoks bittikten sonra bir daha mı, illallah, demiştim. Ama ilk fark ettiğim etki ayaklarımın şişinin inmesi oldu. Önce geçici bir etki sandım ama aylarca şişmedi. İkinci detoksa doğru tekrar şişmeye başlayınca anladım ki ikinci detoksu yapmak zorundayım. Bu arada altı ayda bir gittiğim doktor kontrollerinde değerlerim normale çekilmişti. Sekiz günlük bir detox çilesinin etkisini böyle almak içten içe beni çok mutlu etti.
İkinci detoksta artık tecrübeliydim. Ne zaman acıkırım? Ne yesem dayanıklılığım artar? Zeytin yağı ve limon içme sorununu nasıl çözerim? Lavmanı nasıl daha rahat yaparım?
Önce lavman için tuvaleti ısıttım. Termofor hazırladım üzerine havlular koydum. Lavmanı yaparken sıcak havlularla karnıma hafifce masaj yaptım. Bu sayede çok çabuk lavmanları hallediyorum.
Detoksta güneşle yatıp güneşle kalkıyorum. Lavmandan sonra sebze suyumu içiyorum. Öğlene kadar açlığa dayanmak zor olmuyor benim için. Genede dayanamazsam yudum yudum ılık değil sıcak su içiyorum. Bu sayede öğlene kadar mideyi kandırıyorum. Öğlen tekrar pancar, elma ve havuçtan oluşan sebze suyunu içiyorum. Bu suyu günde üç kür almak zorundasınız. Sebebini pancar, havuç ve elmanın yararlarını internetten okursanız anlarsınız. Detoks toplamında yirmidört kür ediyor.
Öğlen içtiğim sebze suyu beni iki saat idare ediyor. Etmezse suyu gene sıcağa çeviriyorum. İki saat sonra bir avuç kuruyemiş yiyorum (fındık, fıstık, ceviz, badem, beyaz leblebi, antep fıstığı) Her bir yemişi ağzımda su haline gelene kadar iyice çiğniyorum. Öyleki bir avuç kuruyemiş neredeyse yirmi dakikada bitiyor. Zaten amaçta bu. Eğer bu süreyi tutturabilirseniz, bu ürünlerin glisemik endeksi yüksek olduğu için tokluk hissi yaratıyor. Buda beni iki saat idare ediyor.
Saat beşte sebze çorbam var. Ben tercihimi brokoli ve çok sevdiğim kerevizden yana kullanıyorum. Az su, bir diş sarımsak, yarım demet dereotu ve brokoliyi haşlıyorum. Tabağa aldığımda biraz tuz ve zeytin yağı ekliyorum. Bir dilim ekmek ile (Beyaz ekmek olmaz. Ben ekmeğimi kendim yapıyorum. Mayasız, kepekli un sadece su ile katkısız, orjinalindeki gibi. Sert olacak.) yavaş yavaş çiğneyerek, ağzımızda su haline geldikten sonra yutuyoruz.
Akşam saat yedide son olarak sebze suyumu içiyorum.  Zaten erken uyandığım için yatak beni çağırıyor. Açlık ve uykusuzluktan en geç saat yedibuçukta sızıyorum.
Hayatımın her altı ayda bir, sekiz günü böyle geçiyor. Kronik rahatsızlığı olmayanlar bu perhizi çok katı bulur ve bana öyle çok ahkam keserler ki değme gitsin. Bende hep gülümser, sakince: "Ne güzel. Herhangi bir rahatsızlığın yok ve buna muhtaç değilsin. Keyfini çıkar." derim. Çünkü bu perhiz umut aradığım dünlerin hediyesidir bana. Diğer insanların anlamadığı bir konu, 365 günde toplamda 16 gün aç kalınacak diye niye bu kadar tantana yaptıklarının farkında olmamaları, durumlarıdır.
Şimdi ikinci günümdeyim.  Vee sıcak su içiyorum:))
Bu arada su ile yiyeceklerin karışmaması için arada mutlaka zaman bırakın. Ben bir saat ayarlıyorum.
Ben çalışıyorum diyenler için minik bir öneri: İş yerinden izin alabilmek için, ay takvimine göre her altı ayı bulur takvimden işaretlerim. İş yerindekileri çok önceden haberdar ederim. Perhizin ilk dört gününe iş yerinde dayanabiliyorum. Son dört gününde hep izin alırım.
Kitaptaki bir uyarıyı hatırladım: Kalp hastası, yüksek tansiyon, şeker vs gibi hastalar bu perhizi yanlız yapmamalıdır. Klinikte doktor kontrolünde yapmalıdırlar. Bilginize! Sonra başınıza iş açmayın. Ben ilk seferini doktor kontrolünde yaptım.
Perhiz bittikten sonra BİR HAFTA normal beslenmeye geçmiyorsunuz. Kitaptaki en önemli mesele buydu. Detokstan sonra bağırsaklarınız çok hassaslaşacak. Bu yüzden haşlama sebzeler ve bir dilim ekmek, yada sebze çorbası bir dilim ekmek şeklinde her acıktıkça, ağzınızda su haline gelene kadar çiğnedikten sonra yutuyorsunuz. NEDEN? Çünkü bağırsak normal halinden daha açık, sindirim kanalları açık durumda. Zamanla büzüşerek eski haline dönmesi gerekiyor. Birden yüklenirseniz felç olur.
Yani canınız her ne çekiyorsa iki hafta bekleyeceksiniz. Mesela benim gözümde kıymalı makarna uçuşuyor.:) Oooof of:)



26 Ekim 2009 Pazartesi

TELAS ODASI BEYINLERIMIZ

Beynimin telaş odası olması yeni farkettiğim bir durum. Eskiden hayatın böyle olması gerektiğine inanıyordum. Yapacak çok iş var ve ben bunların üzerinde tepinmeliyim. Zaten bunlar benim görevim. Mesleğimi yapmalıyım, kariyer yapmalıyım, ev işlerini yapmalıyım, yani dünyaya mâl olmak için elimden gelen ne varsa yapmalıyım. Sol beynim o kadar çok işlemeli ki ben evrenin merkezi haline gelmeliyim. Kendimden öte bir evren olduğunu unutmalıyım. Başlıca görevim dünya denilen bu gezegende derinlemesine kök salmak. Zaten bir kök saldınızmı gerisi kendiliğinden geliyor. Her şey artık malzeme oluyor: duygular, dostluklar, entrikalar, ihanetler, krizler, krizler, krizler... hiç bitmeyen devasa bir döngü. Bunun içinden çıkmak için yeterli bir güç var mı? Kimde var? Bende yok!
Bu işlerle uğraşmaya başladığımdan beri mide ülserim azdı. Beynimdeki telaşe memurundan kurtulmak mümkün olmadığı gibi korkusundan beni cezalandırmaya başladı; panik, kaygı, endişe, hüzün...
Ama var! Tüm bunların dışındada bir hayat var. Ne kadar görmezden gelmeye çalışsakta evrenle bağlarımız var. Bu enerji alanlarına girmek için çok ciddi beyin arınması gerekiyor. Birde beynime şunu öğretmek gerekiyor: "Sevgili beyin, telaşenden kopmak demek anlamsızlaşmak yada ölmek demek değildir. Sıkıştığın kapalı kavanozundan kaosundan evrene açılmadığın sürece, büyümeyi red ettiğin sürece acın büyüyecek."
Kendimi anlıyorum aslında. Ne çok acılar çektiğimi ve şimdi daima hazırolda beklemezsem hazırlıksız yakalanıp dehşete düşeceğim korkusuyla yanıp yakıldığımı biliyorum.
Ama bir şey daha biliyorum: şşşşşşş, geçti bebeğim, sen büyüdün, koca kadın oldun. Merak etme, baş etme gücün gelişti ve seni denetleyen ebeveynlerin yok artık. Sakin ol. Telaşenden sıyrıl. Evren seni bekliyor.
Aşağıdaki adresteki videoyu her seyrettiğimde hem sakinleşiyorum, hem dünyayla kurduğum ilişkiyi yeniden sorguluyorum. Yanlışlardan sıyrılmak zaman ve emek istiyor. Ha denilince olmuyor.
http://www.ted.com/talks/lang/tur/jill_bolte_taylor_s_powerful_stroke_of_insight.html

24 Ekim 2009 Cumartesi

BILINC ALTINA DALIS

İlginç bir imgelem çalışması yaptık. Teknik çok kolaydı. Karşılaştığım imgeler her zamanki gibi sürprizdi. Bu sürprizler beni her seferinde daha çok şaşırtıyor.
Düz bir zemine uzanıyorsunuz. Sizi hiç bir şey rahatsız etmeyecek, ne bir çıtırtı nede ısı.
Derin nefese geçiyorsunuz. Burundan alıyorsunuz ve burundan veriyorsunuz. Ağır ağır, hiç zorlamadan sakin sakin.
Önce renkler meditasyonu yapıyorsunuz. Her renk geçişi 20 saniye kadar tutuyorsunuz. Bilmeyenlere açıklamak lazım tabii: yirmi saniye kadar kırmızı bir şey hayal ediyorsunuz, sonra turuncu bir şey, sonra sarı, yeşil, mavi, mor. Yirmi saniyeyi nasıl tutacam diyorsanız meditasyondan önce 20 saniye kadar saate boş boş bakın ve bekleyin. Beyin bu süreyi kaydedecektir. Her renk için ayrı bir şey imgeleyin. Beyninize gelen diğer düşünceleri her seferinde nazikçe dışarı akıtın, bırakın gitsin ve meditasyona kaldığınız renge geri dönün. Derin nefesi asla bırakmayın.
Mor renkli şeyden çıkınca bir merdiven başına geldiğinizi imgeleyin. Bu merdivende 20 basamaklı. Her basamakta bir süre derin nefes alarak merdivenden aşağıya yavaş yavaş inin. Son basamaktan sonra bir kapı var. Kapıyı imgeleyin. Derin nefesler alarak kapıyı açın. İçeri yavaşça girin. Ne görüyorsunuz?
Bu meditasyonda renkler ve merdiven inme süresi boyunca beyin alfa düzeyine geçiyor. Alfa düzeyinde düşünme yoktur. Beyin tamamen sakindir. Tamamen iç gözleme dönmüştür. Bazı durumlarda yüksek düzeyde öğrenmeye döner. Depolanmış ama farkında olmadığımız bilgilere  ulaşmayı sağlayabilir.
Peki ben neler gördüm?
Öncelikle kapım fazla korunaklıydı. Siyah, demirden sürgülü ve antik kilitlerle kilit altına alınmıştı. Önce kilitleri açtım. İçerisi karanlıktı. Pencere bulmak zorunda kaldım. Burası depo olarak kullandığım bir yer gibiydi. Her tarafta eski ağır deri sandıklar vardı. Deri kayışlarla kemerlenmişlerdi. Merak ettim birini açtım. Sandıktan onlarca ışık formunda nesne fırladı ve etrafımda dönmeye başladı. Kimi yüzyıllar önceden kalma antik atlı arabalar, kimi eşyalar, kimi hareket halindeki insanlar, onlarca şey.
İkinci bir sandık daha açtım. Bu sefer garip bir nesne çıktı. Eski kich biblolara benzeyen bir çeşme. Çeşmeyi açarsam su akar telaşıyla bir kap buldum. Çeşmenin altına koyup çeşmeyi açtım. Çeşmeden su formunda nesneler aktılar ve onlarda havada yüzmeye başladılar. Bunlar belirli formlarda ama garip nesnelerdi. Ne olduklarını anlayamadım.
Onlarca sandıktan yerde duran bir tanesini daha açtım. İçinden, upuzun saçları olan, genç, üzerinde uzun siyah elbise olan bir kadın fırladı. Elleri etekleri kimi zaman akışkan bir forma dönüşüyor ve akarak kayarak hareket ediyordu.  Öfkeyle bana döndü:
-Allah kahretsin, bunca senedir ne diye tutuyorsun beni burada?
Ben afallamış bir şekilde:
-Burda olduğunu bilmiyordum bile, diye cevap verdim.
Bana öfkeli ama dikkatli bakıyordu:
-Neyse sonuçta buradayım artık. Bunu kutlamak gerek. Bir dileğini söyle.
Fütursuzca hareket ediyor, sandıkların ve eşyaların arasından kayıyor, kah eşyalara dokunuyor kah saçlarını düzeltiyordu. Beni pek önemser gibi bir hali yoktu.
Bir süre onu seyrettikten sonra:
-Huzur diliyorum, huzura ihtiyacım var dedim.
Hızla daha önce dikkat etmediğim bir tezgaha kaydı. Tezgahın üzerindekileri koluyla fırlattı. Arka raftan bir ocak çıkardı. Çok eski olduğu belli olan bir tencereyi üzerine koydu. Raflardan hızla istediklerini buluyor ve tencereye farklı miktarlarda ekliyordu. Her şeyin yerini biliyordu ve çok hızlı hareket ediyordu. O anda anladım ki burası onun yeri.
Kaynayan tencereden çizgi filmlerdeki gibi dumanlar taşmaya başladı. Cam bir bardağı tencereye daldırdı. Bulanık çamurumsu bir şeyler beklerken, berrak ve saydam ışıl ışıl bir sıvı çıktı. "İç" dedi. Aldım içtim. Uyumuşum
Derin bir uyku çekmişim. Gayet dinlenmiş ve huzurlu uyandım.
Senelerce sakladığım içimdeki kadındı o. Artık tanışma zamanı gelmişti.

19 Ekim 2009 Pazartesi

Bir Kambur Birde Ben

Cumartesinden beri kendime gelemedim. Beynimin içinde bitmeyen sorular: Ben olma halim nedir? Gerçek benliğimle nasıl temas edeceğim? Nasıl biri ortaya çıkacak?
Öyle durgundum ki göller fırtınalı kalır. Belki hafif bir hüzün dışında neredeyse hiç bir şey hissetmiyorum. Telaş beynimi birden bire terk etti. Nekahat dönemine girmiş olmalıyım. Hafif bir yorgunluk üzerimden akıyor. Kimi zaman belirsiz bir kızgınlık, elimden alınan ben için, elimden alanlara. Sonra teselli; ya hiç buluşamasaydım kendimle. Arınma dönemim bitiyor galiba.
Geştalt teorisine göre ayrışma dönemini tamamlamış olmalıyım diye düşünüyorum. Kendi gerçek benliğimle tanışacağım. Yavaş yavaş ortaya çıkacak. Demekki insan içindeki özbenliğini gerçekten kendi olma halini hiç bir zaman yitirmiyor. Sadece baskılıyor ve üzerini örtüyor.
Bugün hiç kimseye gülümseyemedim. Eskiden içimden gelmese bile çocuklara, velilere ve diğer öğretmenlere mutlaka gülümserdim. Artık rol yapamıyorum. Olduğum gibi olma halime girişte ilk düşündüğüm "Oh be hiç bir şey yapmak zorunda değilim" olmuştu. Bugün okul bahçesinde velileri gördüğümde, beni sevmeselerde olur, güvensinler yeter diye düşündüm. Eskiden her veliyle sıkı ilişkiler kurar, her türlü sorunlarını bilirdim. Ne ağır yük! Oysa işini yap yeter! Off
Yoga dersinde bir cümle geçer: "Geçmiş yaşantılardan gelen blokajlar çözülsün." Bu cümle bana hiç inandırıcı gelmemişti. Bugün anlayıverdim. Geştalta göre ebeveynlerimiz kendi psikolojik öğretilerini bize istemeselerde aktarıyorlar. Kişi bu öğretilerden işine yaramayanlardan ayıklanmak zorunda. Geçen bin yıllarda bu geçmiş yaşantılar işi yanlış anlaşılmış olabilir. Geçmiş yaşantılardan binlerce duygusal araz taşıdığımıza inanıyorum ama tekrar tekrar dünyaya gelerek değil. Aileden miras alarak onları barındırmaya beslemeye devam ediyoruz.
Birey olarak o kadarda orjinal değiliz aslında. Temelde ne kadarda sıradanız. Aile bize kambur yüklemedikçe spontanız. Bilinçsiz aile terbiyesi spontanlığımızı bozuyor. Ben olma halimizi örseliyor. Aile kelimesi ne büyük bir kelime. Kimse kitaplardan yada eğitimle öğrendiği gibi çocuk yetiştirmiyor. Herkes eninde sonunda kendi duruşuyla çocuk yetiştiriyor. Zaten çocuk lafa söze değil, annem nasıl konuşur, nerede tonlama yapar, ne zaman dinlenir, nasıl kızar, ne biriktirir vs vs ile ilgileniyor. Bu duruşları kendisine alıyor. Bu devam eden bir döngü oluşturuyor. Nesildeeeen, nesile... Bu çember tek bir şekilde yıkılabiliyor, geştalt psikoterapisi. Öğrenince şok olduğum ve uzun süre kabul etmekte zorlandığım şeyler bunlar. Yıllar sonra anlıyorum ki çocuk terbiyesi denen şey ailenin çocukla baş etmek için uydurduğu şeyler.  Ben bana verilen terbiyeden arınıyorum.
Ömrümün iki senesini freudyen psikanalizle geçirdiğime hala yanarım. Yedi senedir her geştalt çalışmasından sonra şükrederim, ya tanışmasaydım. Yakında bireysele geçeceğim inşallah.
Yarın yoga seansından sonra geştalt çalışmam var. Hiç üst üste gelmemişti. ilginç olacak.
Hala kambur duruyorum. Belkide kamburum beni saklıyordur. Kambur içinde bir ben, derinden yaslı ve yaşlı...
Meditasyon için yeni bir resim daha yaptım.


17 Ekim 2009 Cumartesi

Gestalt, Icimdeki Cocuk ve Yoga

Bugün ne zor geçti bana. Ne kadar zooor geçti. Bedenimdeki duygusal bloklajları çözmeye başladım.  Alın ve  boyun blokları üzerinde çalıştık. Zannettiğim gibi kökleri çook derinlere gitmedi. Ağlayarak ama şaşkınlıkla karşıladığım bir durumla karşılaştım: İmjinasyon çalışmasında ihtiyar bir kadınla karşılaştım. Ağıt yakıyordu. Geştalt çalışanlar bilir, öyle bir ağıt yakmaya başladım ki yüreğim parçalandı. Neye ağıt yaktığımı bilmiyordum. Önce anlayamadım. İhtiyar kadını konuşturmak çok zor oldu. Ağlamaktan anlatmaya hiç zaman ayırmıyordu. Bir saat sonra bir sürü teknik uygulamadan sonra ortaya çıktıki çocukluğumdaki "olduğum gibi olma" özelliğimi kaybettiğimden beri yastayım. Sonra liderim anlatınca meseleyi anladım: insanoğlu çocukken, yetiştirilirken anne baba disiplini denilen şey, çocuğun özgün olma halini yok ediyor. Çocuk kendi gibi olmayan yeni haliyle büyüyor. Kendine yabancılaşıyor. Bu samimiyetsizliği ve içtensizliği getiriyor.
   Şimdi çocuk olma halimdeki, ehlileştirilmemiş beni bulmam, yani "olduğum gibi olmam" gerekiyor. Olduğum gibi olma hali, anlık istek ve ihtiyaçlarımı karşılamak ve cezalandırılmaktan, utanmaktan korkmamamı gerektiriyor. Bu konu içimdeki ürkek beni ikna etmemi de gerektiriyor. Çok korktuğu için bu hallere düştük zaten :) 
Geçen perşembe yoga dersinde ilginç şeyler oldu. Yoganın aktif spora benzemeyen bir tarafı var. Aktif sporda bedeni ısıtır, bin türlü şey yaparsınız. Bol bol terlersiniz. Kaslar adaleler süperdir. Yogada istediğiniz kadar ısınma hareketi yapıp başlayın, eğer stres yada duygusal blokajlar koyduğunuz bir bedeniniz varsa yoga yapamazsınız. Bu blokajların bloke ettiği bölgeler çalışmamakta direniyor. Bunu acı bir şekilde perşembe günü öğrendim. Göz çalışmasında sağ tarafa akamadım. Her zaman kurduğum bağdaşı kuramadım çünkü stresten bacaklarım kaskatıydı.  Yüzüstü duruşlarda midem ağzıma geldi çünkü stress merkezi mide iflas eşiğindeydi.
  Her yaz tatilinden sonra okula başlayan çocukların, okula başlama depresyonuyla rahat başa çıkabildiğimi düşünürdüm. Anlaşılan hiçte öyle değilmiş. Yoga yaparken bedenimin kas katılığından neredeyse ağlayacak hale geldim. Ama acıdan değil. Blokaj koyduğum bölgeler, acıyı en aza indirmek için yapılan savunmalardır. Yogada bu blokajları çözmeye çalışınca oluşan karşıt dinamik duygusal bir gerilim yaratıyor.
   Bakalım ne zaman vücuduma blokajlar koymadan stres ögelerini sağlıklı atlatabileceğim.  Oooof of.
                      Bu arada meditasyon için yeni bir resim daha hazırladım.

15 Ekim 2009 Perşembe

YOGANIN NESI IYI GELIR?

  Yogaya başlayalı altı ders oldu. Evren her insanı gereksindiği kişiye denk düşürüyor. İyi ki yogayı Gül hocayla tanımışım. Huzur dolu kişiliği, sakin, ön yargısız duruşu, kabullenici sıcaklığı ve hoş sohbeti bana çok iyi geldi. Yoga ya dair olumlu bir tutum belirlememi sağladı. Yoga academy nin sadece yoga teknikleri öğretmek gibi bir derdi var. Bunun dışında bir beklentiniz varsa gidilecek yer değil:) Sadece yoga öğreniyor ve çıkıyorsunuz. Bu konuda oldukça disiplinliler. Herhangi bir akımın içeri sızmasını önlemek için yetiştirdikleri öğrencilere sertifika vermediklerini söylediler. Yoga academy den eğitmenlik mertebesine ulaşan kişi dışarıda kendi başına buyruk eğitmenlik yapamıyormuş. Akademiye bağlı çalışmak zorunda. Benim anlayamadığım kendine has bir türlü kirlilikten kaçıyorlar sanırım. İşin açıkcası pekte kafa yormak istemiyorum. Yıllardır zaten öğretmenlik yapıyorum ve daha yıllarca yapmak zorundayım. Birde yoga eğitmenliği, yok sertifika yok şu yok bu uğraşamayacağım. Pek umurumda değil.
  Yoganın bana nesi iyi geldi? Bir kere sakin ve çok yavaş. Günümüz yaşamından sonra sakin, yavaş ve huzur dolu bir şeyler yapmak benide yavaşlatıp sakinleştiriyor. Tamamıyla beden odaklı olduğu için her zerremdeki gerginlik ve arızaları fark etmemi sağlıyor. Sürekli nefese yoğunlaşmak şimdilik pek hissetmesemde sanırım ciğerlerime iyi gelecek.  Gevşeme teknikleri en çok ihtiyacım olandı.
Ruhsal olarak bana geştalt psikolojisi ile uğraşmak kadar doyurucu gelmedi. Kendi geştaltımda yoganın yerini altıncı yoga seansında fark ettim. Telaşlı panik tabiatı seçtiğimi, bunun bir seçim olduğunu, bu seçimle beynimi oyaladığımı fark ettim. Yoga tam zıddı bir tabiatı içerdiği için iç güdüsel olarak bunu biliyormuşum. İhtiyacım olan beynimi telaş panik ve kaygıdan uzaklaştırabildiğimi, bunlarsız bir saat yaşayabildiğimi kendime göstermekmiş. Yoga bu anlamda gerçek bir malzeme.
  Bu günkü seanstan sonra otomatikleşmiş davranışlara geri döndüm. Gene telaş ve gene panik vardı. Şunu yapacağım, bunu yetiştireceğim, şuna şunu söyleyeceğim......... Ama bir farkla: Geştalt sayesinde üst düzey bir farkındalığım var ve bu farkındalığı yogaya transfer ettiğim için, yoga bünyesindeki sakin zorlamasız telaşsız hayatta kalınabileceği ve yaşanabileceği gerçeğine olan inançla aşılandım artık. Varoluşsal kaygılarımı telaşlı değil sakinde yaşayabileceğime dair inancımın güçlenmesi ve davranışlarıma yansıması biraz zaman alacak gibi görünüyor.
  Varolmak ne ciddi bir sorumluluk.

BURALARDA BIR YERDEDIR ARAYIP BULACAKSIN ARTIK:

0 düşünce acıçehre tohumu açlığa dayanmak ağıt ahimsa akıl gözü Akif Manaf alerji alfa düzeyi allerji aloveralı iksir an anti-tpo arınmak artrit asana astım bağırsak florası bağırsak hastalıkları bağırsak işlev bozuklukları bağırsak mantarı bağırsak mikrobiyotası bağırsak plakaları bağırsak tembelliği kabızlık bal kabağı balkabağı başarı bedendeki enerji sistemleri ben olma hali beyin hastalıkları beyni susturmak bilinç bilinçli rüya bir doktorun ruhsal dünyadan mesajları bitkisel lavman biyoenerji biyoenerji kanalları boğaz enfeksiyonu boşluk cala neti candida cezalandırılmak chakra coconat oil çaklar çakra çakra sistemlerini düzenleyerek iyileşmek çakralar çakraları açarak iyileşmek çakraları düzenleyerek iyileşmek çayağacı yağı çiğ patates suyu çocuk eğitimi çocuk terbiyesi çölyak deneyimler detoks detoks sonrası beslenme detox devrim duygusal bloklar düşüncesizlik ego enerjetik epilepsi epilepsi hastalığına ne iyi gelir epilepsi nedir epilepsi ve yoga epilepsiden kurtuldu epilepsiye kesin çözüm fani dunya faranjit farkındalık fermantasyon fermente besinler fermente ürünler fonksiyonel farkındalık geçirgen bağırsak geçmiş yaşantılarla gelen blokajlar genital herpes genital mantar gercekten yasamak gerçek probiyotik beslenme gerçek temas gestalt gestalt icimdeki cocuk gestalt ve içimdeki çocuk geştalt geştalt psikolojisi gluten glutensiz glüten glütensiz beslenme gokcekiksir gökçek iksir gökçekiksir Gönül gözü grip salgını grip salgını ve soğan hafıza hastalık ve çakralar hastalık ve detoks haşimato tiroidi haşimoto hindistan cevizi yağı HPV huzur ibrahim gökçek ibs İBS idealize edilmiş kimlik kitap okumak ikinci beynimiz ikinci çakra imajinasyon çalışması insan papilloma virüsü İrritabıl Bağırsak Sendromu irritabl barsak sendromu işleri yetiştirmek kabızlık kainatla iliski kaleidon 60 kapsül kalın bağırsak kandida kanser Karbonatlı su oturma banyosu kariyer kasık mantarı ve karbonatlı su kilo verme kitap kitap önerisi konsantrasyon korku kurusoğan lapis leaky gut sendromu levotiron mandala manta hastalığı mantar mantar hastalığı mantar hastalığına karbonatlı su meditasyon menengiç merdiven meditasyonu mide bulantısı ms ms e çözüm ms hastalığı msden nasıl kurtuldum multiple skleroz mutlak mutlaka okunmalı Nadi Nefes nefes teknikleri nekahat dönemi odaklanma okul olduğum gibi olmak Orijinal Yoga Sistemi Orjinal Yoga Sistemi özbenlik perhiz prebiyotik probiyotik probiyotik beslenme probiyotikler psikiyatrist psikolog renk meditasyonu ruh ruhsal arınma ruhsal aydınlanma ruhsal tabiat rusal aydınlanma ruya ruya yorumlama rüyalar sakinlik sanskritçe sarımsaklı iksir sinir sistemi hastalıkları soğan dezenfektan sol yarim kure spastik kolon sendromu spontanlık stres stres merkezi swadisthana şiddetsizlik tekamül telas telaş telaşlı tembelliğe çare transfer turkuaz ülser üstad üşütme vajinal mantar vajinal mantar ve karbonatlı su varlığım vejeteryan vishudha vücuttaki enerji sistemleri yaşam yazar yeni yayın yeşil zeytin yoga yoga academy yoga akademi yoga nedir yoga ve din yoga ve hastalık yogi zeytin çekirdeği zeytinyağı ve limon içmek zihin zihin işlevleri zihin yapısı Zihni susturmak

Sayfalar